***DAVA ADAMLARINA... 2017*son asrın,yüz yılın teknolojisiyle,ilmiyle hazırlanmış İslam Akidesi. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fb ***----- Bu toplumda hizmet yapacak olanlar o hizmetin külfetini ancak Allah’ın rızasını kazanmak ve verilen vazifeyi hakkıyle yerine getirmiş olmak için yüklenirler. Bundan ötürüdür ki; kendi kendilerini tezkiye edip iyi insan olduklarını ileri sürerek vazife isteyenler,' kendi menfaatleri için bu vazifeyi basamak yapmak emelini taşırlar.! Bu türlü insanlara vazife verilmemelidir.! Bu gerçeği daha iyi kavrayabilmemiz için İslâm toplumunun neş’et ettiği tabiî şartlara bir gözatmak ve onu meydana getiren fertlerin temel yapısını iyi bilmek gerekir. Bu cemiyeti meydana getiren unsur hareket unsurudur. İslâm cemiyetinde İslâm akidesinin doğurduğu bir hareketlilik vardır... Önce şunu izah edelim: Peygamberlerin yaşadıkları devirlerde İlahî kaynaktan gelen akide, onlar tarafından hem tebliğ hem tatbik edilir. — aradan zaman geçtikten — sonra ise, Allah tarafından gönderilip peygamber tarafından tebliğ ve tatbik olunan bu İlâhî nizamın tebliği ve tatbikini gerçek müslümanlar kabulleniyor. İnsanları hak dine hak nizama davet ediyorlar. Davet edilen yerlere hâkim durumda olan cahiliyetin fitne ve zulümleriyle karşılaşıyorlar. Bunlardan bazıları fitneliklere kapılıp dininden dönüyor, bazıları Allah’a karşı verdiği söze sadakat göstererek şehit olana kadar mücadele ediyor, diğer bazıları ise, kavmiyle kendi arasında Allah’ın hak ile hüküm vereceği güne kadar mücadelesine devam ediyor... Allahuteâlâ bunların yardımcısı oluyor, takdirini bunların meydana getirdiği perde ile gizliyor ve yeryüzüne sağlam bir şekilde yerleştiriyor bunları... Çünkü Allah, kendi nizamının yayılmasına çalışanlara yardımcı olacağını vaad etmiştir. Yeryüzünde Allah'ın hakimiyetini kurmaları — yani Allah’ın nizamını hâkim kılmaları — için bunlara yardımcı olup istikrarlarını temin etmeyi üzerine alıyor Allahuteâlâ. Ve bu yoldaki başarı Allah’a bir şey sağlayacak değildir. Gaye Allah dininin muzaffer olması ve kulların Allah’ın rubûbiyetinde istikrar kılmasıdır. İslâmî yaymakta olan bu mü’minler için duracakları belli bir sınır yoktur. Ne coğrafyanın çizdiği sınırlar, ne ırkları birbirinden ayıran hudutlar; ne dillerin, ne renklerin, ne milliyetlerin ne de beşeriyet tarafından meydana getirilen diğer herhangi bir âdi unsurun çizdiği belli bir sınır onların ilerlemesine mani olabilir! Onların bu yolculuğu, sadece, insan denen varlığı rabbani akide sayesinde mutlak hürriyete ulaştırmak içindir. Bütün insanları... Yeryüzünün her karış toprağında Allah’tan gayri tapmakta olduğu her türlü put ve putlaştırılmış yaratıklardan kurtarmak, bu düşük seviyeden alıp lâyık olduğu yüceliklere ulaştırmak için...14 Bu dinin cemiyete bahşettiği hareketlilik esnasında — ki biz bu hareketin, herhangi bir yerde bir İslâm devleti kurulması halinde veya milliyet, kavmiyet gibi şeylerin çizdiği hudutlar önünde durmayacağına işaret etmiştik — fertlerin cemiyet içindeki seviye ve değerleri ortaya çıkar. Bu seviye ve değerlerin kıymet ölçüsü imandır. İman yönünden tartılır ve ölçüye vurulur. Herkes birbirini bu ölçüyle değerlendirir ve bu ölçüyle birbirlerini tanırlar. Cihat yolundaki tahammülde, takvada, sâlih kul olmakta, ibadette, ahlâkta, liyakat ve ehliyette hep bu ölçü kullanılır... Bütün bunları gerçekler tayin eder, hareketler ortaya çıkarır ve hem toplum hem o vasfı taşıyan şahıs tarafından bilinir... Bunun içindir ki, bu vasıflara sahip olan kimseler kendi kendilerini tezkiye etmeye ihtiyaç duymazlar. Böyle bir tezkiyeye dayanarak devlet veya hükümetin yüksek kademelerinde vazife istemezler... İşte böyle bir doğuşla bir İslâm cemiyeti doğar. Bu cemiyeti meydana getiren fertler, cemiyetteki iman hareketlerinin kazandırdığı o yüksek vasıflarla muttasıftırlar. —İslâm cemiyetinin ilk doğduğu sıralarda, Muhacirin, Ensar, ehli Bedir, ehli Biat-ı Rıdvan ve M e k k e fethinden önce hem orduya maddi yardım yapıp hem savaşa katılanlarda görüldüğü gibi — Artık bu cemiyetin fertleri İslâm uğruna her türlü sıkıntıyı memnuniyetle karşılarlar... / Artık böyle bir toplumda hiç kimse diğerini küçümsemez. — Beşer olmaları dolayısıyle zaman zaman zaaf ve ihtirasa düşseler dahi— biribirierindeki fazilet ve liyakatları inkâr etmezler. İşte o zaman, büyük vazife makamları, gerçek tezkiye kaideleriyle tezkiye olunmuş bu insanların vazife talep etmeleri için can atar... Şimdi böyle bir toplumun ancak tarihî şart ve sebeplerle ilk doğuşta kurulabileceğini düşünenler vardır! Bunlar, her İslâm toplumunun yeni baştan kurulması gerektiğini unutuyorlar... Bu gün de, yarın da bu toplum vücuda getirilmek istendiği takdirde, insanları içinde bulundukları cahiliyetten çıkarıp yeni baştan İslâm dinine girmelerini temin etmek gerekir... İşte başlangıç noktası burasıdır... Ondan sonra — İslâmın ilk kuruluşunda olduğu gibi — müşkülatlar ve imtihanlar devresi gelir. Bazısı fitnelere kapılıp dininden döner, bazısı Allah’a karşı verdiği sözde durup şehit oluncaya kadar mücadele eder, bazısı İslâm uğruna bütün güçlükleri sabır ve tahammülle karşılarken mü’min kardeşlerini de ayni sabır ve tahammüle teşvik eder.. Bunlar için cahdiyete tekrar dönmek, kendini ateşe atmak kadar korkunçtur. Artık Allahuteâlâ — ilk kuruluşta müslümanlara yeryüzünde nasıl istikrar sağladı ise — kendilerine istikrarı sağlayıncaya ve kendileriyle kavimleri arasında hak ile hüküm verinceye kadar mücadele ederler. Neticede, Allah’ın mülkü olan yeryüzünün bir köşesinde gerçek İslâm nizamı kurulmuş olur... O vakit bu İslâm nizamının hareketliliği başlangıç noktasından itibaren devam eder. Bu hareketlilik içinde yetişen hareketli mücahitler imanın çeşitli kademelerinde değer ve mevki sahibi olurlar... Artık böyle bir toplumun fertleri için kendi kendilerini tezkiye ("temizlemek, arıtmak")etmek ve yüksek mevkilere aday olmak bahis konusu değildir. Çünkü kendileriyle birlikte mensup oldukları toplum da mücadeleye katılmış, onlardaki değerlere bizzat şahit olmuştur. Onları tezkiye edecek olan da, aday gösterecek olan da toplumun kendisidir!.. ************************ 2017*son asrın,yüz yılın teknolojisiyle,ilmiyle hazırlanmış İslam Akidesi. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fb ******************************* Bu izahımızdan sonra denebilir ki: Anlattıklarınız İslâm toplumunun kuruluş merhalelerindeki durumlardır. Acaba bu toplum kurulup oturduktan sonra durum ne olacaktır? Böyle bir sual, bu dinin yapısını bilmeyenlerin sualidir! Bilmek lâzımdır ki, bu din devamlı olarak hareket halindedir. Yeryüzündeki insanları... “Bütün yeryüzünü”... “Bütün insanları” Allah’tan başkasına tapmaktan kurtarıp hürriyete kavuşturmak için hareket halindedir... Bitip tükenmesi söz konusu olmayan bu hareketiyle, tabiat, cinsiyet, kavmiyet veya beşeriyetin meydana getirdiği diğer herhangi bir âdi anlayışın hududunda duraklamadan yürüyecek ve insanoğlunu putperestlikten kurtaracaktır!.. Şu halde — bu dinin asıl temel yapısı olan — hareket, müşkülatlara göğüs gerenleri, ehliyet ve liyakat sahibi olanları yetiştirip ortaya koymaya devam edecektir. — İslâmdan uzaklaşmadığı müddetçe — toplumu durgunluğa ve ümitsizliğe düşürecek herhangi bir duraklama kat’iyen söz konusu olamaz. Kendi kendisini tezkiye ederek vazife talebinde bulunmayı yasaklayan fıkıh hükmü de böylece devam edecektir. Tezkiye, ancak İslâm cemiyetinin hareketliliği içinde yüksek vasıflarla yetişenlerin yine o cemiyet tarafından tezkiye edilmesi şeklinde olabilir. Denebilir ki, İslâm toplumu büyüyünce kimse kimseyi tanımaz hâle gelir. Liyakat sahiplerinin propaganda yoluyle kendilerini tanıtmaları ve yapabilecekleri vazifeye talip olmaları gerekir! Bu söz de günümüzün cahiliyet toplumlanndan müteessir olanların vehimlerinden ibarettir... Müslüman topluluğun her mıntıkasında halk birbirini yakından tanır. Her çevre halkının birbirleriyle çeşitli münasebetleri vardır. — Nitekim terbiye, olgunluk ve İslâm topluluğuna bağlılık bunu gerektirir. — Bu suretle her mıntıkanın halkı kendi arasındaki liyakat sahibi insanları yakından tanıyıp bilir. Onlardaki, liyakatin değerini ise iman ölçülerine vurarak takdir eder. Devletin yüksek makamlarına veya mahalli idarelere bunlar arasından ehil olanları göndermek çevre halkı için güç bir iş değildir. Fakat ehemmiyet arzeden emirliklere gelince... Onları imam seçer. İmamı da ehli hal ve akid sahiplerinin namzet gösterdiği kimselerden millet seçer. Yani imam onları, İslâm hareketi içinde temayüz etmiş kimselerin içinden seçer. İslâm cemiyeti daima hareket hâlindedir. Zira cihat kıyamete kadar bakidir. *************** RAŞİDİ HİLAFET VE CİHAD ***DEVLET (OTARİTE) OLMADAN CİHAD OLMAZ. https://www.youtube.com/watch?v=lRGAxG5nkU0&list=PLkfHFbBueve6YCNdDRIExA4yi_-F3ggP-&index=1 **************************** Bugün İslâm nizamı veya İslâm teşkilatı üzerinde fıkir yürütüp kalem oynatanlar yanlış yola sapıp çıkmaza girmektedirler! Bunlar İslâm nizamı esaslarının ve eldeki fıkıh hükümlerinin boşlukta_tatbik edilmesini istiyorlar! Bu nizamın bu günkü fertlerin meydana getirdiği cahiliyet toplumunda tatbikine yelteniyorlar! Halbuki —~ İslâm nizamının temel yapısı ve onun fıkıh hükümleri yanında — bu-günkü cahiliyet topİumu boşluk sayılır,~Bu boşlukta böyle bir nizamın~ve~bu türlü hükümleri tatbiki mümkün değildir .Bu toplumu meydana getiren lertler islâm Toplumunu meydana getiren fertlerle taban tabana zıttır. İslâm toplumu- daha öncede söylediğimız gibi bu toplumdaki İslâmî hareketliliğin yetiştirdiği fertlerden meydana gelmiştir. Birçok değerlere sahip olan bu şahsiyetler islâm nizamını cihana yaymayı kendilerine vazife edinmişlerdir. İnsanları cahiliyetten kurtarıp islâma dahil edebilmek için cahiliyet toplumuyle mücadeleye girişirler. Bu mücadele esnasında cahiliyetin her türlü "baskı, zulüm ve işkencelerine göğüs gererler. Bu faaliyetlerinin başlangıç noktasından son noktasına varıncaya kadar bütün müşkülleri sabır ye tahammülle karşılarlar. Halihazırdaki cahiliyet toplumuna gelince, bu toplum İslâm ve imanla alâkası olmayan esaslar üzerine kurulmuş bir toplumdur.îslâmî hareketlilikten uzak ve uyuşukluk içinde yaşar...'— Bu sebepledir ki — bu toplum, İslâm nizamı ^ve onun fıkıh hükümlerine nispetle boşluk sayılmaktadır'. Bu boşlukta ne İslâm nizamı yaşayabilir, ne de onun fıkıh hükümleri!.-.“ Bahsettiğimiz yazarlar İslâm nizamı ve fıkıh hükümlerinin tatbiki için çare ararlarken kendilerini ilk hayrete düşüren şey İslâm nizamında ehli hal ve akit sahibi kimselerin seçilme tarzıdır. Bunların kendi kendilerini tezkiye edip aday göstermeden seçilebileceklerini bir türlü akıllarına sığdıramazlar! İçinde yaşadığınız şu toplumlarda bu nasıl mümkün olabilir! Zira bu toplumların insanları ne doğru dürüst birbirlerini tanırlar, ne de birbirlerinin liyakat, dürüstlük ve itimat derecelerini bilirler!.. Bunları hayrete düşüren diğer bir husus ta devlet başkanı olan imamın seçilme tarzıdır, imamı doğrudan doğruya halk mı seçecektir, yoksa hal ve akd sahibi zevat mı? İslâm nizamında kendi kendini aday göstermek ve tezkiye etmek gibi şeyler olmadığına göre bu zevatı imamın seçmesi gerekir. Fakat imam tarafından seçilen zevat nasıl tekrar dönüp imamı seçebilir? Seçtiği takdirde en büyük makamı işgal eden imam üzerinde baskı unsuru sayılmazlar mı? Yahut imam onları seçerken liyakattan daha çok, kendisine bağlı kalıp kendisini seçeceklerinden emin olacağı kimseleri o makamlara getirmez mi?.. Yollarını şaşırıp saplandıkları çıkmazda, cevabını bulamadıkları bu ve buna benzer daha bir çok sualler vardır. ^ Ben size, yollarını şaşırıp saptıkları bu çıkmazın başlangıç noktasını izah edeyim. İçinde yaşadığımız şu cahiliyeti kabul ettiğimiz takdirde, ahlâk ve fazilet derecelerini yakinen bildiğimiz fertlerin meydana getirdiği bu cemiyete İslâm nizamı ve İslâm hukukunun uygulanması istenecektir! Çıkmaz sokağın başlangıç noktası burasıdır.. *********************** BİR İNSANIN BU DÜNYAYA GELİŞ GAYESİ İÇİN TAKİP EDECEĞİ İSTİKAMET. http://www.dailymotion.com/video/x3tcd8a SEN VE SENİN DAVAN ÖNEMLİLER İÇİNDE BİR İLK'TİR UNUTMA...! http://www.dailymotion.com/video/x4bi2k2_sen-ve-senin-davan-onemliler-icinde-bir-ilk-tir-unutma_videogames · Bağlantı · ***DAVA ADAMLARINA... 2017*son asrın,yüz yılın teknolojisiyle,ilmiyle hazırlanmış İslam Akidesi. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fb ***----- Bu toplumda hizmet yapacak olanlar o hizmetin külfetini ancak Allah’ın rızasını kazanmak ve verilen vazifeyi hakkıyle yerine getirmiş olmak için yüklenirler. Bundan ötürüdür ki; kendi kendilerini tezkiye edip iyi insan olduklarını ileri sürerek vazife isteyenler,' kendi menfaatleri için bu vazifeyi basamak yapmak emelini taşırlar.! Bu türlü insanlara vazife verilmemelidir.! Bu gerçeği daha iyi kavrayabilmemiz için İslâm toplumunun neş’et ettiği tabiî şartlara bir gözatmak ve onu meydana getiren fertlerin temel yapısını iyi bilmek gerekir. Bu cemiyeti meydana getiren unsur hareket unsurudur. İslâm cemiyetinde İslâm akidesinin doğurduğu bir hareketlilik vardır... Önce şunu izah edelim: Peygamberlerin yaşadıkları devirlerde İlahî kaynaktan gelen akide, onlar tarafından hem tebliğ hem tatbik edilir. — aradan zaman geçtikten — sonra ise, Allah tarafından gönderilip peygamber tarafından tebliğ ve tatbik olunan bu İlâhî nizamın tebliği ve tatbikini gerçek müslümanlar kabulleniyor. İnsanları hak dine hak nizama davet ediyorlar. Davet edilen yerlere hâkim durumda olan cahiliyetin fitne ve zulümleriyle karşılaşıyorlar. Bunlardan bazıları fitneliklere kapılıp dininden dönüyor, bazıları Allah’a karşı verdiği söze sadakat göstererek şehit olana kadar mücadele ediyor, diğer bazıları ise, kavmiyle kendi arasında Allah’ın hak ile hüküm vereceği güne kadar mücadelesine devam ediyor... Allahuteâlâ bunların yardımcısı oluyor, takdirini bunların meydana getirdiği perde ile gizliyor ve yeryüzüne sağlam bir şekilde yerleştiriyor bunları... Çünkü Allah, kendi nizamının yayılmasına çalışanlara yardımcı olacağını vaad etmiştir. Yeryüzünde Allah'ın hakimiyetini kurmaları — yani Allah’ın nizamını hâkim kılmaları — için bunlara yardımcı olup istikrarlarını temin etmeyi üzerine alıyor Allahuteâlâ. Ve bu yoldaki başarı Allah’a bir şey sağlayacak değildir. Gaye Allah dininin muzaffer olması ve kulların Allah’ın rubûbiyetinde istikrar kılmasıdır. İslâmî yaymakta olan bu mü’minler için duracakları belli bir sınır yoktur. Ne coğrafyanın çizdiği sınırlar, ne ırkları birbirinden ayıran hudutlar; ne dillerin, ne renklerin, ne milliyetlerin ne de beşeriyet tarafından meydana getirilen diğer herhangi bir âdi unsurun çizdiği belli bir sınır onların ilerlemesine mani olabilir! Onların bu yolculuğu, sadece, insan denen varlığı rabbani akide sayesinde mutlak hürriyete ulaştırmak içindir. Bütün insanları... Yeryüzünün her karış toprağında Allah’tan gayri tapmakta olduğu her türlü put ve putlaştırılmış yaratıklardan kurtarmak, bu düşük seviyeden alıp lâyık olduğu yüceliklere ulaştırmak için...14 Bu dinin cemiyete bahşettiği hareketlilik esnasında — ki biz bu hareketin, herhangi bir yerde bir İslâm devleti kurulması halinde veya milliyet, kavmiyet gibi şeylerin çizdiği hudutlar önünde durmayacağına işaret etmiştik — fertlerin cemiyet içindeki seviye ve değerleri ortaya çıkar. Bu seviye ve değerlerin kıymet ölçüsü imandır. İman yönünden tartılır ve ölçüye vurulur. Herkes birbirini bu ölçüyle değerlendirir ve bu ölçüyle birbirlerini tanırlar. Cihat yolundaki tahammülde, takvada, sâlih kul olmakta, ibadette, ahlâkta, liyakat ve ehliyette hep bu ölçü kullanılır... Bütün bunları gerçekler tayin eder, hareketler ortaya çıkarır ve hem toplum hem o vasfı taşıyan şahıs tarafından bilinir... Bunun içindir ki, bu vasıflara sahip olan kimseler kendi kendilerini tezkiye etmeye ihtiyaç duymazlar. Böyle bir tezkiyeye dayanarak devlet veya hükümetin yüksek kademelerinde vazife istemezler... İşte böyle bir doğuşla bir İslâm cemiyeti doğar. Bu cemiyeti meydana getiren fertler, cemiyetteki iman hareketlerinin kazandırdığı o yüksek vasıflarla muttasıftırlar. —İslâm cemiyetinin ilk doğduğu sıralarda, Muhacirin, Ensar, ehli Bedir, ehli Biat-ı Rıdvan ve M e k k e fethinden önce hem orduya maddi yardım yapıp hem savaşa katılanlarda görüldüğü gibi — Artık bu cemiyetin fertleri İslâm uğruna her türlü sıkıntıyı memnuniyetle karşılarlar... / Artık böyle bir toplumda hiç kimse diğerini küçümsemez. — Beşer olmaları dolayısıyle zaman zaman zaaf ve ihtirasa düşseler dahi— biribirierindeki fazilet ve liyakatları inkâr etmezler. İşte o zaman, büyük vazife makamları, gerçek tezkiye kaideleriyle tezkiye olunmuş bu insanların vazife talep etmeleri için can atar... Şimdi böyle bir toplumun ancak tarihî şart ve sebeplerle ilk doğuşta kurulabileceğini düşünenler vardır! Bunlar, her İslâm toplumunun yeni baştan kurulması gerektiğini unutuyorlar... Bu gün de, yarın da bu toplum vücuda getirilmek istendiği takdirde, insanları içinde bulundukları cahiliyetten çıkarıp yeni baştan İslâm dinine girmelerini temin etmek gerekir... İşte başlangıç noktası burasıdır... Ondan sonra — İslâmın ilk kuruluşunda olduğu gibi — müşkülatlar ve imtihanlar devresi gelir. Bazısı fitnelere kapılıp dininden döner, bazısı Allah’a karşı verdiği sözde durup şehit oluncaya kadar mücadele eder, bazısı İslâm uğruna bütün güçlükleri sabır ve tahammülle karşılarken mü’min kardeşlerini de ayni sabır ve tahammüle teşvik eder.. Bunlar için cahdiyete tekrar dönmek, kendini ateşe atmak kadar korkunçtur. Artık Allahuteâlâ — ilk kuruluşta müslümanlara yeryüzünde nasıl istikrar sağladı ise — kendilerine istikrarı sağlayıncaya ve kendileriyle kavimleri arasında hak ile hüküm verinceye kadar mücadele ederler. Neticede, Allah’ın mülkü olan yeryüzünün bir köşesinde gerçek İslâm nizamı kurulmuş olur... O vakit bu İslâm nizamının hareketliliği başlangıç noktasından itibaren devam eder. Bu hareketlilik içinde yetişen hareketli mücahitler imanın çeşitli kademelerinde değer ve mevki sahibi olurlar... Artık böyle bir toplumun fertleri için kendi kendilerini tezkiye ("temizlemek, arıtmak")etmek ve yüksek mevkilere aday olmak bahis konusu değildir. Çünkü kendileriyle birlikte mensup oldukları toplum da mücadeleye katılmış, onlardaki değerlere bizzat şahit olmuştur. Onları tezkiye edecek olan da, aday gösterecek olan da toplumun kendisidir!.. ************************ 2017*son asrın,yüz yılın teknolojisiyle,ilmiyle hazırlanmış İslam Akidesi. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fb ******************************* Bu izahımızdan sonra denebilir ki: Anlattıklarınız İslâm toplumunun kuruluş merhalelerindeki durumlardır. Acaba bu toplum kurulup oturduktan sonra durum ne olacaktır? Böyle bir sual, bu dinin yapısını bilmeyenlerin sualidir! Bilmek lâzımdır ki, bu din devamlı olarak hareket halindedir. Yeryüzündeki insanları... “Bütün yeryüzünü”... “Bütün insanları” Allah’tan başkasına tapmaktan kurtarıp hürriyete kavuşturmak için hareket halindedir... Bitip tükenmesi söz konusu olmayan bu hareketiyle, tabiat, cinsiyet, kavmiyet veya beşeriyetin meydana getirdiği diğer herhangi bir âdi anlayışın hududunda duraklamadan yürüyecek ve insanoğlunu putperestlikten kurtaracaktır!.. Şu halde — bu dinin asıl temel yapısı olan — hareket, müşkülatlara göğüs gerenleri, ehliyet ve liyakat sahibi olanları yetiştirip ortaya koymaya devam edecektir. — İslâmdan uzaklaşmadığı müddetçe — toplumu durgunluğa ve ümitsizliğe düşürecek herhangi bir duraklama kat’iyen söz konusu olamaz. Kendi kendisini tezkiye ederek vazife talebinde bulunmayı yasaklayan fıkıh hükmü de böylece devam edecektir. Tezkiye, ancak İslâm cemiyetinin hareketliliği içinde yüksek vasıflarla yetişenlerin yine o cemiyet tarafından tezkiye edilmesi şeklinde olabilir. Denebilir ki, İslâm toplumu büyüyünce kimse kimseyi tanımaz hâle gelir. Liyakat sahiplerinin propaganda yoluyle kendilerini tanıtmaları ve yapabilecekleri vazifeye talip olmaları gerekir! Bu söz de günümüzün cahiliyet toplumlanndan müteessir olanların vehimlerinden ibarettir... Müslüman topluluğun her mıntıkasında halk birbirini yakından tanır. Her çevre halkının birbirleriyle çeşitli münasebetleri vardır. — Nitekim terbiye, olgunluk ve İslâm topluluğuna bağlılık bunu gerektirir. — Bu suretle her mıntıkanın halkı kendi arasındaki liyakat sahibi insanları yakından tanıyıp bilir. Onlardaki, liyakatin değerini ise iman ölçülerine vurarak takdir eder. Devletin yüksek makamlarına veya mahalli idarelere bunlar arasından ehil olanları göndermek çevre halkı için güç bir iş değildir. Fakat ehemmiyet arzeden emirliklere gelince... Onları imam seçer. İmamı da ehli hal ve akid sahiplerinin namzet gösterdiği kimselerden millet seçer. Yani imam onları, İslâm hareketi içinde temayüz etmiş kimselerin içinden seçer. İslâm cemiyeti daima hareket hâlindedir. Zira cihat kıyamete kadar bakidir. *************** RAŞİDİ HİLAFET VE CİHAD ***DEVLET (OTARİTE) OLMADAN CİHAD OLMAZ. https://www.youtube.com/watch?v=lRGAxG5nkU0&list=PLkfHFbBueve6YCNdDRIExA4yi_-F3ggP-&index=1 **************************** Bugün İslâm nizamı veya İslâm teşkilatı üzerinde fıkir yürütüp kalem oynatanlar yanlış yola sapıp çıkmaza girmektedirler! Bunlar İslâm nizamı esaslarının ve eldeki fıkıh hükümlerinin boşlukta_tatbik edilmesini istiyorlar! Bu nizamın bu günkü fertlerin meydana getirdiği cahiliyet toplumunda tatbikine yelteniyorlar! Halbuki —~ İslâm nizamının temel yapısı ve onun fıkıh hükümleri yanında — bu-günkü cahiliyet topİumu boşluk sayılır,~Bu boşlukta böyle bir nizamın~ve~bu türlü hükümleri tatbiki mümkün değildir .Bu toplumu meydana getiren lertler islâm Toplumunu meydana getiren fertlerle taban tabana zıttır. İslâm toplumu- daha öncede söylediğimız gibi bu toplumdaki İslâmî hareketliliğin yetiştirdiği fertlerden meydana gelmiştir. Birçok değerlere sahip olan bu şahsiyetler islâm nizamını cihana yaymayı kendilerine vazife edinmişlerdir. İnsanları cahiliyetten kurtarıp islâma dahil edebilmek için cahiliyet toplumuyle mücadeleye girişirler. Bu mücadele esnasında cahiliyetin her türlü "baskı, zulüm ve işkencelerine göğüs gererler. Bu faaliyetlerinin başlangıç noktasından son noktasına varıncaya kadar bütün müşkülleri sabır ye tahammülle karşılarlar. Halihazırdaki cahiliyet toplumuna gelince, bu toplum İslâm ve imanla alâkası olmayan esaslar üzerine kurulmuş bir toplumdur.îslâmî hareketlilikten uzak ve uyuşukluk içinde yaşar...'— Bu sebepledir ki — bu toplum, İslâm nizamı ^ve onun fıkıh hükümlerine nispetle boşluk sayılmaktadır'. Bu boşlukta ne İslâm nizamı yaşayabilir, ne de onun fıkıh hükümleri!.-.“ Bahsettiğimiz yazarlar İslâm nizamı ve fıkıh hükümlerinin tatbiki için çare ararlarken kendilerini ilk hayrete düşüren şey İslâm nizamında ehli hal ve akit sahibi kimselerin seçilme tarzıdır. Bunların kendi kendilerini tezkiye edip aday göstermeden seçilebileceklerini bir türlü akıllarına sığdıramazlar! İçinde yaşadığınız şu toplumlarda bu nasıl mümkün olabilir! Zira bu toplumların insanları ne doğru dürüst birbirlerini tanırlar, ne de birbirlerinin liyakat, dürüstlük ve itimat derecelerini bilirler!.. Bunları hayrete düşüren diğer bir husus ta devlet başkanı olan imamın seçilme tarzıdır, imamı doğrudan doğruya halk mı seçecektir, yoksa hal ve akd sahibi zevat mı? İslâm nizamında kendi kendini aday göstermek ve tezkiye etmek gibi şeyler olmadığına göre bu zevatı imamın seçmesi gerekir. Fakat imam tarafından seçilen zevat nasıl tekrar dönüp imamı seçebilir? Seçtiği takdirde en büyük makamı işgal eden imam üzerinde baskı unsuru sayılmazlar mı? Yahut imam onları seçerken liyakattan daha çok, kendisine bağlı kalıp kendisini seçeceklerinden emin olacağı kimseleri o makamlara getirmez mi?.. Yollarını şaşırıp saplandıkları çıkmazda, cevabını bulamadıkları bu ve buna benzer daha bir çok sualler vardır. ^ Ben size, yollarını şaşırıp saptıkları bu çıkmazın başlangıç noktasını izah edeyim. İçinde yaşadığımız şu cahiliyeti kabul ettiğimiz takdirde, ahlâk ve fazilet derecelerini yakinen bildiğimiz fertlerin meydana getirdiği bu cemiyete İslâm nizamı ve İslâm hukukunun uygulanması istenecektir! Çıkmaz sokağın başlangıç noktası burasıdır.. *********************** BİR İNSANIN BU DÜNYAYA GELİŞ GAYESİ İÇİN TAKİP EDECEĞİ İSTİKAMET. http://www.dailymotion.com/video/x3tcd8a SEN VE SENİN DAVAN ÖNEMLİLER İÇİNDE BİR İLK'TİR UNUTMA...! http://www.dailymotion.com/video/x4bi2k2_sen-ve-senin-davan-onemliler-icinde-bir-ilk-tir-unutma_videogames