Bu Blogda Ara

10 Temmuz 2017 Pazartesi

Allah dilediğine hidayet veriyorsa, hidayet bulmayanlara haksızlık olmaz...



***DİKKAT.HİDAYET VE DALALET MESELESİNE AÇIKLAMA.
Hikmet sahibi yaratıcının iradesi insanoğlunun hem hidayete hem de dalâlete müstait olarak yaratılmasını istedi. İki yoldan hangisine gideceğini kendisinin hür iradesiyle seçmesini irade buyurdu. Bilâhere bü iki yoldan hangisine gideceğini kendisinin serbestçe seçebilmesi için akıl verdi. Ve insanoğlunun çevresinde bulunan kâinata göze, kulağa, kafaya, gönle ve duyguya hitap eden deliller serpiştirdi, gece ve gündüz hangi yöne yönelirse yönelsin bu delillerle karşılaşmasını temin etti... Bütün bunlara rağmen yine de rahmeti İlâhi kullarının sadece aklın eline terkedilmemesini irade buyurdu ve bunun için akla da ölçü olacak değişmez prensiplerini peygamberleri vasıtasıyle gönderdi. Bunları şeriatında açıkladı. Akıl her ne zaman zor bir şeyle karşılaşsa o kaynağa başvurur ve yaptığı şeyin iyi mi kötü mü olduğunu, doğru mu, eğri mi hareket ettiğini bu sabit ölçeğe göre ölçer. Ve o zaman değişen arzuların peşinde koşarak bocalayıp durmaz. Bunun ötesinde Allah peygamberleri herkesi zorla İmana getiren birer zalim kılmadı, sadece tebliğ vazifesi ile mükellef kıldı. Peygamberlerin vazifesi tebliğden ibarettir. Birtek Allah’a ibadeti emrederim-,'geriye kalan her türiü putperestlikten, şehvet ve arzuların mahkûmiyetinden sakınmalarını bildirirler.
“Andolsun ki her ümmete: “Allah’a ibâdet edin ve putlardan kaçının” diye peygamberler göndermişizdir.”
Bu davete bir grup insan uymuştur: “İçlerinden kimini Allah hidayete erdirdi.” Ama bir grup ta dalâleti seçti: “Kimi de sapıklığı hakketti.” Gerek birinci grup gerekse ikinci grup Allah’ın meşiyetı nin dışına çıkmış değildir. Her ikisini de Allah ne hidayete ne dalâlete zorlamıştır. Herkes Allah’ın verdiği hür iradesiyle kendi gideceği yolu seçmiştir. Ama Allah insanoğlunun çevresine hidayeti gözteren yol işaretlerini yerleştirmiş ve isteyen bu işaretlerden faydalanmıştır.
Yine bu âyeti kerîmeyle Kur’anı kerim, müşriklerin çizmek istediği cebir vehmini de bertaraf etmiş bulunuyor. Nitekim her devinin bir çok günahkâr ve asiler bu cebir mesnedine dayanmak istemiş lerdir. Bu noktada da İslâm akidesi gayet sarih ve açık bir akidedir. Allah kullarına hayrı emreder, şerri yasaklar. Günahkârları 'bazen dünyada cezalandırır. “Onları Allah saptırdı. Sonra da cezalandırdı" denilmesine müsaade vermez. Herkes kendi irade ve ihtiyarına bırakılmıştır. Bunu da işte Allah irade buyurmuştur. Onlardan sudur eden hayır ve şer, hidayet ve dalâlet tamamen Allah’ın meşiyeti ve iradesi uyarınca gelişir. Bunun tafsilatını daha önce verdik.
İşte bunun için âyeti kerîme Resulullaha (S.A.) yöneltiyor hitabını ve Allah’ın hidayet, dalâlet konusundaki kanununu belirtiyor:
37 — Onların hidayet bulmalarını ne kadar özlesen ve bunun için çalışsan, muhakkak ki Allah dalâlete saptırdığını hidayete erdirmez. Ve onların yardımcıları da olmaz.
Hidayet, peygamberin gayreti ve arzusu, dalalet ise istememesi ile tahakkuk etmez. Onun vazifesi sadece tebiğdir. Peygamberin bir kavmin hidayete ermesini özlemesi veya istememesi neticeyi değiştirmez. Çünkü onun vazifesi sadece tebliğdir. Hidayet ve dalâlet ise Allah’ın kanunu uyarınca gelişir. Bu kanun bir an için geri durmadığı gibi, neticeleri hiç bir zaman değişmez. Allah kimi dalâlete saptırmışsa o, muhakkak dalâleti hak ketmiştir ve onu kanunu gereğince bir daha hidayete erdirmez. Allah’ın kanunu her zaman aynı sonuçları verir. Böyle olmasını Allahüteâlâ istemiştir. Ve Allah dilediğini yapar: “Ve onların yardımcıları da olmaz.” ki Allah’a karşı yardımlarına koşsun...
https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=285852611866147&id=100013242319421


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder